15 Temmuz 2014 Salı

İKTİDARLARIN KUTSAL DEĞNEĞİ

         Yaşımın görmeme el verdiği tüm seçimlerde gözlemlediğim, el vermediği dönemler için de okuduğum bir seçim profili var. Ülkemiz her zaman tehlikeli bir dönemden geçmektedir ve ilk seçimlerde mutlaka tehlikeli cephenin iktidarı engellenmelidir. Bunun için de tüm oylar bu tehlikeli cephenin en güçlü rakibinde toplanmalıdır. Bu tehlikeli cephe kimi zaman Demokrat Parti, kimi zaman ANAP, kimi zaman da AKP olmuştur. Darbe "lazım" olduğunda da irtica, komünizm ve Kürtler bu cepheye terfi etmişlerdir. Aslına bakarsanız tehlikeli dönem konusunu çok uzatmaya gerek yok; çünkü hepimiz bunu zaten son yerel seçimde de yaşadık, önümüzdeki Çankaya seçimi için de yaşıyoruz. Böyle giderse de maalesef hep yaşayacakmışız gibi görünüyor.

         Peki bu 2 kutuplu siyasi durum, tehlikeli cephe bir türlü bertaraf edilemediği için mi hep ortada? Yoksa bazı şeyler bu sistemin üzerine mi kurulu? Bunu tespit etmek için öncelikle ülkemizin yönetim sisteminin ne olduğunu doğru tespit etmek gerekiyor.

          Sokağa çıkıp insanlara sorarsanız yönetim sistemimiz için tahminimce karmaşık yanıtlar alırız. Endişeli modernlere sorarsanız diktatörlük, devrimcilere sorarsanız faşizm, dindarlara sorarsanız demokrasi, aşırı dincilere sorarsanız dinsizlik gibi yanıtlar almamız olası. Bana sorarsanız da bu ülkenin yönetim sistemi, uygulayıcısı bazen değişse de şiddeti hiç değişmeyen faşizm; ekonomik sistemi de, faşizmin koruduğu ve sürdürdüğü vahşi kapitalizmdir. Bu tanım bazılarına biraz sert gelebilir ama gelin nedenlerine örneklerle bir göz atalım:


Faşizm tanımlamasının nedeni çok açık: Cumhuriyetin kuruluşundan beri dur durak bilmeyen, kimileri alenen devlet eliyle yapılmış ve hala yapılmakta olan, kimileri de devletin yapılmasına göz yumduğu toplu katliamlar, 90'ların hala yargılanamayan faili meçhul cinayetleri, günümüzde öldürülüp, ardından annesine yuh çektirilen gençler, suçsuz yere yıllarca hapis yatan, işkencelerle öldürülen ve ruhen ya da bedenen sakat bırakılan insanlar faşizmin yadsınamaz fotoğrafları. Bu kapitalizme "vahşi" sıfatını ekleyen örnekler için ise yakın zamandaki Soma faciasıyla yeniden ortaya çıkan maden görünümlü mezarlıklara, üzerine hayvan dışkısı dökülen Sütaş işçilerine, seçim var diye grevi ertelenen Şişecam işçilerine, grev yaptığı için işinden kovulan THY çalışanlarına, belediyelerde (hem AKP' li hem CHP'li), devlet kurumlarında ve özel sektörde cirit atan taşeronluk sistemine, sigortasız çalıştırılan kadın ve çocuklara bakabiliriz. Bu sistemin koruyucu güçlerinden en önemlisi de demokrasi görünümlü parlamenter sistemdir. Parlamenter sistem ise ne kadar merkezi ise o kadar baskıcı ve değişime kapalıdır. Bu merkezilik konusuna da değineceğim. Şimdi bu sistemde çift kutupluluğun halka yansımasına bakalım.

         Vahşi kapitalizmini faşizmle koruyan tüm rejimler, iki zıt kutuplu naylon seçimlerle, iki ucu boklu bir değneği iki kutbun destekçilerine uzatırlar ve ülkemizde de görüldüğü gibi 100 yıl boyunca o bokları iki tarafa da afiyetle yedirirler. Seçim dönemlerinde iki tarafın yandaşları da halka 'bu tarafa gel, bu tarafta daha az bok yersin' derler.  Bazılarıysa o değneği ortasından yakalamaya çalışırlar; amaçları bu değneğe sahip olmak değil, bu değneği yok etmektir. Çünkü bu değnek, zulmün kutsal değneğidir.

         Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde bu iki zıt kutbun dışında kalan ve değneği ortasından yakalamaya çalışan bir aday var. HDP adayı Selahattin Demirtaş. Demirtaş'ı ve temsil ettiği siyasi akımı bu noktaya getirenler, yukarıdaki metaforun da ötesinde, söz konusu boku köylerinde ve cezaevlerinde fiilen, ciddi ciddi yemiş insanlardır. Şimdi bu aday seçim çalışmalarında açık açık diyor ki; ben cumhurbaşkanı seçilsem bile, her şeyi değiştirecek güçte olmayacağımı biliyorum, sistem buna izin vermez; ama eğer ben cumhurun; yani halkın başkanı olursam, o halkın her sorununu yerinde dinleyeceğim ve çözüm geliştirme konusunda meclisi baskı altına almaya çalışacağım. Tüm bunların haricinde ilk yapacağım şey, meclisi yerel yönetimler yasası konusunda teşvik etmek olacaktır. Cumhurbaşkanı sıfatıyla bunu halka anlatmak da zaten daha kolay olacaktır.

         İşte sözünü ettiğim kutsal değnekten kurtulma yolundaki en önemli adımdır bu yasa. Peki nedir bu yerel yönetimler yasası?

         Bildiğiniz gibi Türkiye'de yerel yönetimleri üstlenen kurumlar olan belediyeler, çöp toplama, ara sokak düzenlemesi, park bahçe yapma ve işletme, ebru kursu düzenleme gibi fonksiyonlara sahip. Başındaki partiye göre fıkıh, takva veya Atatürkçülük üzerine seminerler düzenlemek de belediyelerin siyasi faaliyetlerinin başında geliyor. Sonuçta yaşadığınız şehirde desteklediğiniz parti % 80 de oy alsa, sizin ekonomik ve sosyal durumunuzu belirleyen kararları Ankara'daki siyasi yapı veriyor. Mesela İzmir'i gericilere kaptırmamakla övünen İzmirliler, aslında sadece şehrin yukarıda belirttiğimiz belediye işlerini gericilere kaptırmamış oluyorlar. Aynen % 67 ile başkanını seçmiş olan Hakkarililer gibi. Hani duyuyoruz ya ABD'de Teksas'da kürtaj yasaklandı diyorlar haberlerde. İşte o sırada mesela Kaliforniya'da yasaklanmamış olabiliyor. Yerel yönetimler sistemi böyle bir şeydir işte. Erzurum'daki adam kürtaja karşı diye İzmir'deki tecavüzcünden olacak bebeği doğurmak zorunda kalmazsın. Sen bulunduğun yerdeki seçiminle sosyal ve ekonomik durumunu iyileştirebilirsen, diğer şehirlerdeki seçmenler de senin seçimini sempatik bulabilir ve kendi bölgelerinde de senin desteklediğin partinin adayını seçebilirler.

        Sonuç olarak mevcut parlamenter sistemle hiçbir zaman tam demokrasinin uygulanması mümkün değildir; çünkü Türkiye, farklı illeri adeta farklı ülkelermiş gibi olan dünyadaki az sayıdaki ülkeden biridir. Bazı kesimlerde tam bir paranoyaya dönmüş olan bölünme, bu sistem yüzünden zihinlerde çoktan gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bir iktidar % 80 oyla da seçilse tüm ülkeyi kucaklaması, şu ana kadarki örneklerin de gösterdiği gibi uzak bir ihtimaldir. Unutulmamalıdır ki faşizmin ve vahşi kapitalizmin sürdürülebilirliği için sistemin şu an ve her zaman yaşadığımız kutuplaşmaya ihtiyacı vardır. Bu sistemi değiştirmek için en önemli seçeneklerden biri, parlamenter sistemi değiştirmek için bir şeyler yapmaktır. Einstein'ın da dediği gibi, aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek gerçekten de ahmaklıktır.

1 yorum:

  1. Guzel tespitler;
    akici ve anlasilir. Tebrikler. Yeni yazilarinizi bekliyoruz. :)

    YanıtlaSil